T.C. Mİllî Eğİtİm BakanlIğI
BURSA / YENİŞEHİR - Ertuğrul Gazi Anadolu Lisesi

Ayna - Özeti ve Değerlendirmesi

                                 Tahsin Yücel, Ayna - Özeti ve Değerlendirmesi

 

Deniz AYDIN - İngilizce Öğretmeni
Deniz AYDIN

        Bir tek günün anlatıldığı  Ayna adlı öykümüzde, Pamuk Prenses´in kötü kalpli, acımasız üvey annesinin aynasından farklı olarak Tahsin Yücel´in aynasının sadece kahramanın yüzüne değil, hayatına, duygularına, aşınmışlıklarına, örselenmiş kişiliğine ve en sonunda da topluma tutulduğunu görüyoruz.Gelin aynaya yaklaşalım ve oradan yansıtılanlara beraber bakalım...
       Orta yaş üzeri kahramanımız Tarık Uysal nam-ı diğer Ayak Tarık okumuş, adam olmuş, hatta çok çok büyüyüp hukuk profesörü olmuştur.Yasaları, kendinin ve zengin zümrenin, menfaatleri doğrultusunda yorumlayan bir hukukçudur.Güçlülerin dünyasında yaşayan, zengin, şöhretli, çocukları yurtdışında okuyan, modern yaşama ayak uydurmuş ama bir o kadar da yalnızlaşmış, ´Seni tanıyamıyorum, seni tanıyamıyorum´ diyerek kendisiyle şiddetli bir münakaşa ettiğini düşündüğüm eşi tarafından terkedilmiş, yalnızlığın günlük hayatta sebep olduğu sıkıntılara katlanan (toplantılara zaman zaman geç kalan) fakat çözüm de arayan (eve yatılı, ev işlerini görebilecek orta yaşlı bir yardımcı kadın almayı düşünen) bir adamdır.Adı gibi uysal olan Tarık Uysal, fiziksel özelliklerinden ziyade iç dünyası ve yaşam tarzıyla öne çıkar.

         Yeni bir günle birlikte başlayan öykümüzde Tarık sabah uyanır.Aynadan yansıyan yüzüne baktığında aynı zamanda kendi fiziksel değişiminin de farkına varır.Kahramanımızın anlaşılamamanın verdiği iç yalnızlığı ve çaresizliği, ev gibi kapalı bir alandaki mekansal/fiziksel yalnızlıkla daha da pekişir, şiddetlenir ve kendisini sokağa, açık alanlara atar.Bebek´ten Hisar´a mekansal bir yolculuk yapar.Sıkıntısı, mutsuzluğu geçer mi? Ne mümkün, katlanarak artar.
       Öykü, Tarık´ın hiç tanımadığı insanların, sokaklarda sürekli yanına gelip onu bir başkasına benzetmesi üzerine kurulmuştur ama bu benzettikleri insanlar hiç de sıradan değildir.Bazen gazeteci, bazen bürokrat, bazen de kalburüstü bir başka kişi zannedilir ve bu benzetmelerden hiç mi hiç memnun olmayan Tarık sohbete zorlanır.Yani karşımızda farklı kimliklerde algılanan bir adam var.Tanımadığı insanlar Tarık´ın kişiliğine ayna tutuyor ve sen aslında çok değişken, her kalıba giren bir adamsın dercesine farklı farklı kişilere benzetiyorlar, gerçeği görüp yüzüne vuruyorlar sanki...Yazar, Tarık´ın kişiliğinde bize de tutulan aynada insanların kendi menfaatleri doğrultusunda koşuştururken, kimliklerini, şahsiyetlerini, kişiliklerini kaybettikleri gerçeğini yüzümüze haykırıyor.Tarık kendisinin farklılaştığını, negatif yönde değiştiğini kabul etmiyor, eşinin kendisini neden terkettiğine bir anlam ver(e)miyor.Kendi özbenlik algısını olumsuz yöne çekmiyor.Bir anlamda rahatlatıcı ve ruh sağlığını korumak açısından oldukça işe yarayabilecek bir tutum ancak gene de giderek artan tedirginliğinin paronaya belirtilerine dönüşmesine engel olamıyor ve insanları tehdit unsuru olarak görüp kendisine komplo kurulduğunu düşünüyor, toplumdan tehlike bekliyor.Farklı sosyo ekonomik statüye bağlı insanlar-mercedes marka araba kullanan zengin bir adam, küçük bir lokantada karşılaştığı deri ceketli adam-onu başka başka insanlara benzetiyor.Ve en sonunda onu gerçekten tanıyan, Tarık´ın sıradan diye tanımladığı lise arkadaşı veteriner hekim Rıza Güngör (Tutkal Rıza) sahneye çıkıyor.Ufak tefek Rıza´ya başından geçenleri bir paragrafta özetliyor.Yıllar sonra karşılaştığı bu arkadaşıyla görüşmeyi belki de devam ettirebilecek iken onun mesleğini, içinde bulunduğu ekonomik şartları, yaşadığı semti küçümseyerek aşağılaması ve arkadaşlığını tutup fırlatması arkadaş arayışındaki -ki eğer arıyorsa- samimiyetsizliğini açıkça ortaya koyuyor.

       Sonunda hikayenin başladığı noktaya, eve dönüp aynaya tekrar bakıyor.Kendine-topluma o kadar yabancı,  hümanizmden o kadar uzak ve yalnızlığı o kadar fazlalaşmıştır ki, artık hayatıyla ilgili bir özdeğerlendirme yapmaya bile üşeniyor, aynadaki kendi aksi adeta buharlaşıyor ve yokoluyor. Kendini tanıyamıyor.

Kıssadan Hisse:Birey ve toplum olarak dejenere olmak istemiyorsak, vakit çok geç olmadan aynayı-aynaları zaman zaman kendimize de tutup, şöyle bir bakalım...Ama Pamuk Prenses´in üvey annesi gibi bencilce değil..

Deniz AYDIN
İngilizce Öğretmeni 

Paylaş Facebook  Paylaş twitter  Paylaş google  Paylaş linkedin
Yayın: 23.02.2014 - Güncelleme: 01.05.2020 23:51 - Görüntülenme: 3084
  Beğen | 1  kişi beğendi